Güncel

Gençliğimizi çalanlardan hesap sormaya

Başkaları tarafından geleceğimizin yönlendirilmesini ve şekillendirilmesini hiç düşündünüz mü? Bu soruyu sorarken bile beni bu yazıyı yazmaya teşvik eden olaylar gözlerimin önüne geliyor. Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğu gençlerin oluşturduğunu hepiniz düşünmüşsünüzdür. Böyle genç nüfusa sahip olan bir ülke neden bugün bu halde, bu kafanızı hiç kurcaladı mı? Sanırım benim kafamı biraz kurcaladı. Yıllardır  üniversitelerde, liselerde ve son zamanlarda ortaokullara kadar inerek devlet kendi eğitim politikasını dayatmaktadır.Yazdığı,çizdiği yazıların dışına çıkamazsınız.Çünkü çıktığın an ya okul kurallarını çiğnemiş, ya disiplin suçu işlemiş, yada terörist olursunuz. Bir öğrencinin (şahit olduğum bir olay) tarih (kendi karanlık tarihleri) dersinde kalkıp “Orta Asya’dan beri var olan Kürt halkından neden bahsedilmiyor” diye sorması üzerine öğretmenin soruya cevap vermeden öğrencinin yerine oturtması bende şiddet etkisi yarattı. Belki sizler daha şiddetlisini yaşamışsınızdır. Eğitim sistemi bilimselliğini tamamen yitirmiş, emperyalist ve egemenlerin  çıkarları doğrultusunda hareke etmektedir. Son zamanlarda  yaşanan dershane kapatma kavgası gibi. Bu kavga aslında “ezilende, fakirde okusun, faydalansın ve çizsin kavgası değil; AKP iktidarının cemaate karşı hırsını alamama kavgasıdır. Sizleri bundan 3 veya 4 yıl öncesine götürelim. AKP iktidarı Gülen’le sıcak ilişkiler içinde olduğu zamanlarda havuz medyasında hocaya övgüler saçan, kendisini sürekli Türkiye’ye davet eden, her konuşmasında “sayın hoca efendi şöyle demiş, böyle demiş vb…” bir AKP tablosudur. Şimdi de ne oldu dersiniz, tabiî ki de evdeki hesap çarşıya uymadı.Türkiye cemaate ait olan dershaneleri kapatarak onlara darbe vurduğunu zannediyor. Şimdi ki projeleri ise  ağızlarında dökülen yalanları gözler önüne seriyor. Daha düne kadar “herkes eşit ve aynı olanaklar çerçevesinde okusun” diye dershaneleri kapatmayı hedefleyenler, ne değişti dersiniz de onları özel okula çeviriyor? Ezilen emekçi halkın gençleri ve çocukları yine o okula gidebilecek mi? Tabiî ki de hayır. Aslında bunların burada ki hedefi eğitim den elde ettikleri yolsuzluk paralarının miktarını artırmaktır. Devletin eğitim sistemi her geçen yıl gibi bizlere sömürü, zulüm ve katliam olarak dönmektedir. Zaten başka da işe yaradığı yoktu. Bundan birkaç ay öncesine gidelim. Kayseri’de eğitim masraflarını çıkarmak için çalıştığı inşaatta düşerek ölen Abdullah Şekeri, sınav sisteminin yaşattığı  heyecan  ve korkulardan dolayı kalp krizi geçirerek hayatlarının baharında ölen liselileri, dershane borcunu ödeyemedikleri için intihar eden Soner Sipahi’leri düşün. Bunun gibi birçok örnek devletin kirli sayfalarında mevcuttur. İşte tam da istedikleri buydu. Gençliği böyle olaylarla kontrol altında tutmaktır. Kendileri de çok iyi biliyor. Gençliğinin sorgulama, araştırma ve mücadele etme gücü onların faşizm üzerine kurulu sömürü ve katliam tezgâhlarını devirecektir, hesap soracaktır. Burada tam da devletin beslediği, yetiştirdiği çeteler ve onların işbirlikçileri katil polisler devreye giriyor. Yaşadığımız yoksul mahallelerde uyuşturucuyu fuhuş ve çeteleşmeyi sağlayarak bizleri de kontrol altındaki çemberlerinde tutmak istiyorlar. Ani bir uyanışta hemen panzehiri olan uyuşturucu ile bizleri kendi bataklıklarına çekmek işitiyorlar. Bunları da em çok yoksul, emekçi, demokrat ve devrimcilerin olduğu mahallelerde uyguluyorlar. Ne olacaktı ki, zengin olanın kalkıp 4 bakanın yolsuzluklarına karşı gaz ve cop yiyeceklerini mi bekleyeceksiniz?

Daha dün gibi geliyor aklımıza Suruç’ta ki hain bombalı saldırı. Yine ölenler biziz, yine biz ölmeye devam edeceğiz. Artık bunların gençlikten bir tokat yemesi gerekiyor. Suruç’ta katledilenlerin her birinin ayrı ayrı hedefleri ve hayalleri vardı. Kimisi doktor, kimisi avukat, kimisi mühendis…

Bırakalım artık ileriye dönük hedef ve hayalleri. Devlet o kadar azgınca saldırıya geçmiş ki; demokratik alanda ezilen halka umut olmaya yeşeren fidanlarımızı katletti ve katletmeye devam ediyor. Gün bunların zulüm ve katliam saltanatlarını yıkma günüdür. Tarihin sayfalarına, ülkenin dört tarafına doğacak umut güneşinin ışınlarını saçma günüdür.

Geleceğimizi kendi ellerimizle kuralım. Hayatımıza  karanlık bir zebani gibi girip “şunu oku, bunu yapacaksın,buradakini çizeceksin, bu olmazsa olmaz” diyenlere ses çıkaralım. Gelecek gençliğin müjdesi olduğu sosyalizm umudunu biz verelim. Bugün değil de yarın olacak demeyelim. Yoksa o gün çok geç olacaktır. Bir Liseli YDG’li

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu