DerlediklerimizGüncel

Orhan Ünal | Dağın ve sokağın sesi

Korkuyorlar; birleşmemizden, hayallerimizden, düşlerimizden koparıp alırcasına kuracağımız gelecekten… Faşizmi saldırdığı yerden karşılayacağız; soframızda, sokağımızda, dağlarımızda, dere yataklarında, yol başlarında…

Faşist Türk devleti son Haftanin bölgesinin işgaliyle birlikte Kürt halkına yönelik saldırılarını farklı bir evreye taşımıştır. Özellikle Rojava ve Medya Savunma Alanlarında Kürdistan topraklarını işgal ve ilhak ederek bu toprakların demografik yapısını değiştirmeyi hedeflemektedir.

Son Haftanin işgali karşısında, gerillanın her türlü eşitsizliğe karşı geliştirdiği direnme ve karşı saldırı çizgisi faşizmin işgal-ilhak hedefinin önüne set oluşturmaktadır. Faşist Türk devleti kendi geleneksel devlet aklına sadık kalarak, Kürt sorunu karşısında katliam ve soykırım çizgisinde ısrarcı olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Türk devleti halkları şovenizm zehriyle manipüle ederek, içerde yaşadığı ekonomik ve siyasal krizden çıkış yolunu, Kürt halkının tepesine bombalar yağdırmakta bulmaktadır.

Tükenmişliğin ve çaresizliğin verdiği askeri saldırganlığını, elindeki son koz olarak daha da tırmandırmaktadır. Elbette ki bu saldırganlığın halklarımız nezdindeki karşılığı daha fazla yoksullaşma ve işsizliktir.

Diğer taraftan faşist Türk devletinin başta Kürt halkı olmak üzere, halklara ve emekçi halkımıza yönelik saldırganlığını, kavgaya davet olarak okuyor ve ‘davetleri kabulümüzdür…’ diyoruz…

“Davetleri Kabulümüzdür!”

Faşist Türk devletinin saldırganlığı bir avuç egemen sınıf bürokratın dışında herkese ve her kesime yönelmektedir.

Faşizm yaşam belirtisi olan her şeyi kendisi için bir tehdit olarak algılamaktadır. Faşizm canlı olan ne varsa ona düşmandır. Faşist Türk devleti faşist olduğu kadar aynı zamanda faşizmin atar damarı olan patriyarkadan da beslenmektedir.

Kadın ve LGBTİ+ düşmanı, homofobik ve farklı olanlara karşı nefret suçlarının önünü açmaktadır. Son yıllarda kadın ve LGBTİ+ cinayetlerinin bir kırıma dönüşmesi karşısında faşist Türk devleti katilleri, tecavüzcüleri, tacizcileri serbest bırakarak kadın ve LGBTİ+ kırımının önünü katillere sonuna kadar açmıştır.

Pandemi bahanesiyle evlere, dört duvar arasına sıkıştırılan kadınlara karşı saldırıların artmış olması ve aynı zamanda buna karşı sokağa çıkan kadınlara yönelik şiddetin, polis eliyle sürdürülmesi erkek-devlet ittifakının somut göstergesi olmuştur.
Faşizm, kadınları kavgaya davet etmektedir. ‘Davetleri kabulümüzdür…’ Diyoruz…
Yine egemen sınıflar tarafından fırsata çevrilen pandemi günlerinde, işçi cinayetleri de tavan yapmış durumdadır. Her gün birkaç işçi güvencesiz çalışma koşullarından kaynaklı ya bir inşaattan düşerek ya göçük altında kalarak ya da bir yerini makinenin dişlilerine kaptırarak can vermekte ve yahut sakat kalmaktadır. Buna karşı en demokratik hakları olan grev hakkını kullanmaya kalktıklarında ise karşılarında patronların kolluk kuvvetlerini bulmakta polis-jandarma jopu enselerinde patlamaktadır.
Faşizm işçi sınıfını kavgaya davet etmektedir. ‘Davetleri kabulümüzdür…’ Diyoruz…
Geleceğe dair hiçbir tahayyülü olmayan gençliğin akademik-demokratik-bilimsel eğitim talebinin karşısında ezberci, sorgulamayan bir gençlik yaratılmak istenmektedir.

Yurtları, cemaatlerin üssü haline getiren ve dindar-kindar bir nesil yaratmayı hedefleyen faşizm, bunun karşısında geleceğini isteyen, direnen gençliğe karşı; eğitim hakkı gasp edilerek devlet-polis şiddeti devreye sokulmaktadır.
Faşizm gençliği kavgaya davet etmektedir. ‘Davetleri kabulümüzdür…’ Diyoruz…
“Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.” Faşist Türk devleti ülkenin her karış toprağını emperyalistlere rant ve yağma alanına çevirmiştir.

Nerede bir dere yatağı, nerede bir orman varsa emperyalist tekellere satılmıştır. Yine Kürdistan’ın ormanlık alanları bombalamakta, Karadeniz’den İda Dağı’na kadar doğanın akciğerlerini sökmek istemektedir. Faşizm çevreye, doğaya ve o doğada yaşayan tüm canlılara karşı bitmek bilmeyen bir düşmanlıkla saldırmaktadır. Faşizmin doğamıza karşı saldırılarına karşı çıkan doğaseverler, ekolojistler, köylüler karşılarında faşizmin jandarmasını bekçisini, korucusunu bulmaktadır.
Faşizm doğamızın korunması için ayağa kalkanları kavgaya davet etmektedir… ‘Davetleri kabulümüzdür…’ Diyoruz…
Faşizm soframıza saldırmaktadır; ekmeğimize, suyumuza, alınlarımızdan akan tere saldırmaktadır; kursağımızda kalan son lokmaya…
Faşizm sokağımıza, mahallemize saldırmaktadır; komşumuza, kardeşimize saldırmaktadır…
Faşizm kaldırım boyunca uzanan delikli ayakkabımızı elimizden almaktadır…
Faşizm dağlarımıza saldırmaktadır; dikili fidemize, bahçemizdeki güle, çiçeğe…
Faşizm kimliğimize saldırmaktadır; dilimize, kültürümüze, inancımıza, hürriyetimize saldırmaktadır…
Ölümüze saldırmakta faşizm; en değerli varlığımıza, toprak altında yatan yaşam hakkımıza, yoldaşımıza…
Sana-bana saldırıyor faşizm!

Tutuştuk, Tutuşacağız Kavgaya…

İşte tam da bunun için HBDH ve KBDH’nin Türkiye metropollerinde geliştirdiği eylem çizgisi; faşizmin davetine, birleşik mücadele zemininde verilen en anlamlı yanıttır. Faşizm en çok da ezilenlerin mücadelesini birleştirip, karşısına dikilmesinden korkuyor.
HBDH ve KBDH milisleri, yoldaşlarımız faşizmi en korunaklı olduğu yerde vurmakta ve bu darbeleri sürekli hale getirmeyi başarmaktadır.

Dağın ve sokağın sesi tam da HBDH ve KBDH’nin eylemlerinde yankılanmaktadır.
Bu eylemler her ne kadar faşist Türk medyası tarafından gizlenmeye çalışılsa da korkunun ecel terleri sarayların duvarlarından içeri sızmıştır.

Artık ‘Aksaray’larında halkın namlusunu enselerinde hissederek rahat uyuyamamaktadırlar. Halkın öfkesini namlularımıza sürerek, faşist cellatları uyutmamaya devam edeceğiz.

(Kaynak: http://www.hbdh-online.org/dagin-ve-sokagin-sesi-orhan-unal/)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu