GüncelMakaleler

Politik-Gündem | Yerkürede Bir Hayalet Dolaşırken; Fırtınada Damla Olmak!

"Bilinir ki hedef ne kadar uzak olursa olsun onu yakınlaştıran atılacak ilk küçük adımdır"

2019’u, küresel ölçekte dünyanın dört bir yanından yükselen eylem, direniş ve isyanlarla uğurluyoruz.

Yılın son aylarında, sayıları iyice artan ve hızla çoğalan; daha görünür olan ve adından söz ettiren, direniş ve eylemlerin doğduğu topraklar aslında uzunca bir süredir ciddi kaynamalara ev sahipliği yapmaktaydı.

Ekonomik ve siyasi bakımdan, yarı-sömürge, sömürge statüsüne sahip ülkelerde ortaya çıkan bu toplumsal hareketler, emperyalist-kapitalist sistemin ilk şok dalgasında, faturayı nereye kestiğine dair de bir kez daha tarihsel bir veri sundu. Emperyalist-kapitalist sistem, taşıdığı çelişkileri, sömürücü ve zorba karakteriyle sürekli kriz üreten gerçekliğinin ilk sonuçlarını bahsini ettiğimiz coğrafyalara taşıdı.

2019’un ilk günlerinden son anına kadar takvim yapraklarına sığdırdığı eylem, direniş ve isyanlar; 80’lerde tohumları atılan, 2000’lerde son demlerini yaşayan bir dönemin son virajına dair önemli ip uçları taşımaktadır.

Emperyalist düzen bekçilerinin; 70’ler boyunca tüm dünyada gelişen direniş ve isyan dalgasına, bunun içinden doğan ve kısa sürede bu hareketlerle kaynaşan, önemli bir etki yaratan devrimci, komünist güçlere yönelik, ideolojik, politik ve örgütsel tedbirler bağlamında yaşama geçirdikleri darbeler silsilesi o zaman yeni bir dönemin kapısını aralamıştı.

Çıkış noktasını ve fitilini, emperyalist düzenin içinde bulunduğu gerçekliğin oluşturduğu bu tablonun, sahadaki karşılığı Latin Amerika’dan, Asya ve Ortadoğu’ya buradan Türkiye’ye, işbirlikçi, uşaklar eliyle devrimci ve komünist hareketlerin ezilmesi yönelik tasarruflar oldu. Temel motivasyonu, sistemin içinde bulunduğu tıkanma noktalarının aşılması olan bu durumun tüm dünyada ideolojik, politik, siyasi ve kültürel alanlarda yeni bir sayfa açtığına şüphe yok.

Rus Sosyal Emperyalizminin çöküşü ile birlikte rüzgarını, komünizm karşıtlığı ile doldurmayı başaran söz konusu yeni liberal dönem, “ideolojiler bitti”, “elveda proletarya” vb. argümanlarıyla, işçi sınıfı ve ezilenler üzerinde her bakımdan ağır tahribatlar yarattı. Kurulan “Yeni Dünya Düzeni”inde toplumsal uzlaşı ve ‘kardeşçe birarada yaşamak’ temel motto haline gelecekti.

Ancak hangi ismi alır veya hangi ambalaja sarılırsa sarılsın nihayetinde tüm bu çaba, çalışma yaşamının daha da esnekleştirilmesi, sömürününün burjuvazi lehine derinleştirilmesinden başka bir şey değildi. Burjuvazinin “Yeni Düzeni”, ezilenler için büyük bir yoksunluk ve sefaletten başka bir şey getirmedi.

Bu dönem boyunca uluslararası proletarya, dünyanın ezilenleri, mücadeleden asla vazgeçmediyse de temponun düştüğü bir gerçekti.

En önemli kırılma ise mücadeleden öte bunun ufkuna dair yaşandı. Finans kapital, sistematik bir şekilde, teknolojinin gelişimini de arkasına alarak gerçekleştirdiği ideolojik bombardımanla, ezilenlerin, Marksizm-Leninizm’e dair fikirlerini negatif bakımdan derinden etkiledi, yapı bozuma uğrattı.

Darbelerle başlayan bu sürecin, kitle hareketinin geri çekilmesiyle, devrimci, komünist ve yurtsever öncülere yönelik azgın saldırganlıkla yürütüldüğü de bir gerçektir. Coğrafyamızda “Hayata Dönüş” adını verdikleri katliam, bu dönemin temel karakterini fazlasıyla anlatmaktadır.

Ne var ki finans kapitalin bu bahar havası küresel ölçekte 2008 yılında patlayan krizle önemli bir kırılma yaşadı. ABD merkezli başlayan kriz diğer emperyalist devletlerin eşgüdümü ve çabası ile birlikte zamana yayılarak atlatılmaya çalışıldıysa ve bunda da önemli bir başarı yakalandıysa da bu gerçek, krizin, uzunca bir süredir kuruyan bozkırı tutuşturan kıvılcım olmasına engel olamadı!

Nihayetinde Tunus’la başlayan, kısa sürede tüm bölgeyi etkisi altına alan isyan dalgasının fitili ateşlenmiş oldu. Emperyalistler ile dünyanın ezilenleri arasında karşılıklı hamleler ve çatışmalarla süregelen sürecin, renginin, karakterinin bu ilk krizle birlikte değiştiği açık. Yaşanan ilk kırılma, fay hatlarında uzunca bir süredir biriken sinerjinin de açığa çıkmasına neden oldu.

Yıkıcı etkisi ilk anda savuşturulmuş gibi görünse de krizin toplumsal bağlamda sonuçları, yerkürenin birbirini tetikleyen isyan dalgalarına sahne olmasıyla açığa çıktı.

Bugün aradan henüz birkaç yıl geçmeden bir kez daha ancak bu defa çok daha büyük ve sarsıcı; çok daha geniş bir alana ve kitleselliğe ulaşan yeni bir isyan dalgası ile karşı karşıyayız.

Yerküre isyanın diliyle konuşuyor!

Dünyanın ezilenlerinin işaret ettiği gerçek, ezenle ezilen, sömüren ile sömürülen arasındaki kadim kavgada yeni bir sürecin arifesinde olduğumuza ilişkindir! Yeryüzünde bugün büyük bir itiraz ve isyan dalgası boy vermiş durumda ve bu dalga giderek büyüyor.

Dünya halkları, her ülkede farklı talepler ve biçimlerle kurulu statükoya meydan okuyor, kendilerine dayatılana karşı çıkıyor ve harekete geçiyor. Bu devinim, direniş ve isyan gerçekliği, ideolojik ve politik alanda emperyalist hegemonyanın da çatlamasına neden oluyor.

Gelişen direniş ve isyanlar karşısında emperyalist metropollerden, yarı-sömürge ve sömürge ülkelere, zalimler geri adım atmak, uygulamaya sokmaya çalıştıkları programlarda değişikliğe gitmek zorunda kalıyor. Ancak sistemin karekteri ve kriz onları sınırlıyor ve istemeseler de ateşin üstüne benzin dökmeden duramıyorlar!

Kriz, emperyalistler arasındaki çelişkileri derinleştiriyor, karşılıklı restleşmeleri ve gerilimleri arttırıyor. Emperyalist ittifak ve oluşumların yeniden sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Emperyalist güçler arasındaki hegemonya savaşı kızışıyor, dünya ölçeğinde dengelerin yeniden kurulmasını zorlayan basınç gün geçtikçe şiddetleniyor.

Dengelerin temelden değişeceği bir düzleme ne zaman ve nasıl girileceği, bunun nasıl gerçekleşeceğini ise bir yandan emperyalist güçler arasındaki denge diğer yandan dünya halkları ve ezilenlerinin direnişi belirleyecek!

Sınıf mücadelesi, hangi tonda gelişirse gelişsin kuşkusuz bir değişim ihtiva eder. Karşıt güçler arasındaki çatışma ve sürekli mücadele hali aynı zamanda bir değişimi bu da bir devinimi açığa çıkarır. Ancak bugünkü değişim tamda onun niteliğine ve çapına dairdir!

Arz yuvarlağı bugün sınıflar mücadelesi üzerinde çarpıcı derecede kalıcı etkiler yaratacak ve neredeyse tüm dengeleri değiştirecek bir zaman diliminden geçiyor.

Momentumu, ivmesi, karakteri değişen hareket; yeni bir eşikten yola devam etmek adına sahaya çıkıyor, artık ezilenlerin sözünü söylediği, inisiyatif aldığı, yeni bir döneme açılan bir virajdan geçiliyor: Önümüzde büyük karmaşa ve kaos günleri var!

Türk siyaset sahnesi yeniden dizayn ediliyor

Söz konusu değişimin ya da başka bir deyişle yeni dönemin ipuçlarını coğrafyamızda da okumak mümkün. Türkiye’de burjuva siyaset sahnesi ve dengeler, popüler deyimiyle “kartlar” yeniden karılıyor. Yeni dönemin kolonları ve yol haritası şekilleniyor. 2002’de AKP ile başlayan dönemin sonuna geliniyor.

Türk komprador burjuvazisi, Türkiye toplumunun temel parametrelerinde yaşanan değişimin, ezilenlerin biriktirdiği öfkenin farkında. AKP iktidarının devlet katındaki mutlak gücüne rağmen yerel seçimlerde Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da önünün açılması bundan ötürüydü. Kullanışlı bir aparat olarak AKP ile, Türk hakim sınıflarının işi bitmişe benziyor.

Her şey eşyanın doğasına uygun bir şekilde işliyor:

AKP eliyle 90’lar boyunca biriken kir ve irin temizlendi; Kermal Derviş’in “15 günde 15 yasa”sı bir bir uygulamaya sokuldu; Türkiye Kürdistanı’nda Kürt Ulusal Özgürlük Hareketine yönelik kapsamlı ve etkin bir süreç işletildi; çalışma yaşamı alabildiğine güvencesiz hale getirildi, en önemlisi de mevcut yönetim rejimi bir bütün elden geçirildi, re-organize edildi.

Ancak, ekonomik ve siyasal koşullar, AKP iktidarının varlığını sürdürmesine artık cevaz vermiyor. AKP, epeydir donuk, mekanikleşmiş bir devlet aparatına dönüşmüş durumda. “Metal yorgunluğu” ile ifade edilen de bu çürüme ve çözülme halidir.

Kendi mahallelerinden bile olsa Sarayın verdiği metin dışında bir cümle kuranların kapı dışarı edildiği bir siyasal iklimden Ali Babacan’ın Habertürk’te (26 Kasım 2019) Fatih Altaylı’nın programına konuk edildiği, günlerce bu röportajın konuşulduğu bir noktaya çok hızlı bir şekilde geldik. AKP’deki çözülme arttıkça muhaliflerin temposu yükselecek, ölümcül darbeyi indirdiklerinde ortada tabeladan başka bir şey kalmayacaktır.

Burada ironik olan saatlerce AKP iktidarının ekonomi politikalarından dem vuran, şikayet eden zatın bahsini ettiği sürecin mimarı olması değil midir? Veyahut, AKP iktidarının ceberut bir karakter kazandığını ve kucaklayıcı olmadığını savunan Davutoğlu’nun “Diz Çöktürme Planı” (30 Ekim 2014) olarak kamuoyuna yansıyan MGK toplantısına başkanlık etmiş olması, riyakarlıktan başka nedir?

Şimdi geniş emekçi kitlelerinin AKP iktidarında cisimleşen, düzene yönelik öfke ve tepkileri, temel hak ve özgürlükler, ekonomik ve siyasal talepler bağlamında biriktirdiği öfke, bu siyam ikizleriyle aşılmaya çalışılacaktır.

Görünen o ki, son derece karmaşık bir yapı ihtiva eden toplumsal çelişkiler, başkanlık rejiminin ittifakları tabanda zorlayan tepede ise iktidarı tek merkezde toplayan özellikleriyle kontrol altında tutulmaya çalışılacak!

Türkiye egemen sınıf siyasetinde gelecek on yıllarda devreye sokulacak yeni projeler olgunlaşıyor, devletin çelik çekirdeğinde dengeler yeniden kuruluyor; Türk hakim sınıfları cephesinde değişim bu defa, yeni bir dönemin kapısını aralayacak bir niteliğe kavuşmuş görünüyor!

 Küçük adımlarla yakına ama ileriye!

AKP iktidarıyla zapturapt altına alınmak istenen işçi sınıfı ve emekçi kitleler, işsizlik, yoksulluk ve sefalete karşı büyük bir tepkiyi açığa çıkaracak nüveleri taşıyor.

Siyasal ve toplumsal panorama, önemli bir alt üst oluşun, değişim ve dönüşümün öngünlerinde. Ancak devrimciler için bunu tek başına söylemek bir şey ifade etmez. Bu değişimin muhtevasına, temel kodlarına odaklanmak ve analiz etmekte gereklidir.

Kitlelerin değişimi, özel bir çabanın ötesinde yaşamın kendiliğinden akışı içerisinde açığa çıkar. Devrimci ve komünistler içinse daha özel bir çabaya ve yoğunlaşmaya ihtiyaç vardır. Her şeyden önce düşünce düzleminin günün gerçeklerinden beslenmesi, geriden getirilen kimi negatif bagajlardan kurtarılması gereklidir. Bugünü dünden farklı kılana, değişene ve dönüşene ilişkin, pratikten kopmayan bir tartışma süreci, bizi ileri taşır.

Dünyanın “lanetlileri” yerküreyi bunca ısıtmışken, mevcut statükoyu derinden sarsacak darbeler indirmişken, devrimci ve komünistlerin pozisyonunu yeniden gözden geçirmesi elzemdir.

Rojava-Baxoz’da 18 Mart 2019’da IŞİD’e karşı savaşımda toprağa düşen Lorenzo Orsetti’nin (Tekoşer Piling) veda mektubunda bütün fırtınaların bir damla ile başladığı ve aslolanın fırtınada bir damla olmak olduğuna yönelik vurgusu burada anlam kazanıyor.

Komünist güçler, kendileri dışında gelişen kitle hareketleri ortaya çıktığında (ki çoğunlukla böyledir) onun bir parçası olmayı, fırtınanın bir damlası olabilmeyi hedeflemelidir.

Gelinen aşamada tüm dünya büyük bir fırtınanın etkisi altında. Benzer bir durum, fırtına değilse de kendiliğinden tepki ve eylemler bağlamında coğrafyamızda da açığa çıkıyor.

Ancak devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin bunlarla hakkıyla ilişkilendiği söylenemez. Dahası 8 Aralık İstanbul mitinginin gösterdiği gerçek, devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin kitlelere yönelik çağrılarının yeterince karşılık bulmadığıdır. Ya da, çağrıların, ikna ve örgütlenme, kitlelerin sorunlarıyla bağ kurma ve ilişkilenme ısrarının güçlendirilmesine dairdir. İşe hali hazırda kendiliğinden bir şekilde sokağa çıkarak direnişi sürdüren kesimlerden başlamak gerektiğine ise şüphe yoktur.

Devrimci ve ilerici güçlere yönelik ciddi güvensizliklerin yaşandığı, bu güçlerin önemli oranda daraldığı koşullarda, emekçilerin saflara kazandırılması adına daha yoğun, özverili ve etkili çalışmalara ihtiyaç vardır. Girişte bahsini ettiğimiz 20 yıllık dönemin komünist ideolojiye yönelik yarattığı ağır tahribatların sonuçları henüz bertaraf edilmiş değildir.

Dünya halklarının isyanları bu ideolojik kuşatmanın kırılması için uygun bir iklim sunmaktadır. Yerkürede cereyan eden fırtınanın topraklarımızda kopmasını bekleme hafifliğine düşmeden bugünden geleceğe dair daha güçlü adımlar atmaya ihtiyaç vardır. Bunun ilk koşulu değişimi, düşünce düzleminin merkezine koymak, buna gençlik ve kadınların dinamizmini eklemek; direniş ve mücadele adına sokağa çıkanların her daim yanı başında olmaktır.

Kürtlerin kayyum darbesine yönelik direnişine ses, işçi sınıfının değişik bölüklerinin mücadelesine omuz vermek; kadınların Şili isyanının rengini buraya taşıyan İstanbul-Kadıköy’deki duruşuna kulak vermek gerekecektir!

Bilinir ki hedef ne kadar uzak olursa olsun onu yakınlaştıran atılacak ilk küçük adımdır.  “İnsanca Yaşamak istiyoruz” talebiyle Bakırköye yansıyan çaba ve ısrarda bunun bir yansıması olmuştur. Gençliğin dünyayı ve coğrafyamızın direniş dinamiklerini analiz etmek adına yürüttüğü tartışmalar, Konferans hazırlığı bu paranteze alınmalıdır.

Başka bir kıtadan, Avrupa’dan “Müslüm Elma’ya özgürlük” adıyla yürütülen ısrarlı çabanın açığa çıkardığı enerji de bunu anlatmaktadır. Tel Fırat’ta katledilen sekiz çocuk için, Til Temir’de Rojava Komutanlığı ve Nubar Ozanyan Ermeni Taburu’nun hesap soran eylemi de buna işaret etmektedir!

İhtiyacımız olan bu adımların geliştirilmesi, çapının büyütülmesi ve sürdürülmesidir!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu