EkolojiGüncel

EKOLOJİ | Okyanuslarla Savaş Halindeyiz

Emperyalist-kapitalist sistem, sadece okyanuslarımızı değil, bir bütün olarak dünyamızı katlediyor.

Seaspiracy adlı yeni bir belgesel yayınlandı. Belgesel, balıkçılık endüstrisinin, doğa ve insan üzerindeki tahrip edici etkisini anlatıyor. Yayınlandığı tarihten itibaren birçok tartışmaya yol açan belgesel, ölen balinaların midesinden çıkan plastik atıklardan başlayarak balıkçılık endüstrisinin yol açtığı kirlilik, tahrip edici balıkçılık ve iklim değişikliği, insanların kaçırılarak balık teknelerinde köle olarak çalıştırılmasını anlatıyor.

Belgesel, İngiltere’de, plastik atıklardan kaynaklı ölerek karaya vuran balinaları gören Ali Tabrizi’nin (belgeselin yaratıcısı) okyanusu plastik atıklardan temizlemek için kendi çapında çalışmalarla başlıyor. Tabrizi, plajları dolaşıp plastik atık topluyor, balık restoranlarını kullan at tahta bıçak ve çatal kullanmaları için ikna etmeye çalışıyor.

Devamında Tabrizi’nin, Japonya’nın sahil kasabası Taiji’de, geleneksel olarak yapılacak yunus avı haberini almasıyla birlikte yeni aşamaya geçiyor. Bu haber üzerine eşiyle birlikte Taiji’ye giden Tabrizi, Japon polisi tarafından takibe alınıyor, takibi atlatan Tabrizi ve eşi, Taiji’deki bir koyda gerçekleşen yunus avını kayda alıyorlar.

Taiji yakınlarında bir balıkçı limanına giden Tabrizi, burada nesli tükenmekte olan mavi kanat orkinosların avlandığına tanıklık ediyor. Yılda 42 milyar dolarlık bir endüstri, ton balığı endüstrisinin % 40’ını elinde tutan Mitsubishi’nin merkezine giderek röportaj yapmak istiyor fakat şirket yetkilileri görüşmek istemiyorlar.

Belgesel, okyanuslardaki ekosistemin en önemli canlılardan biri olan köpek balıklarının yüzgeçlerinin kesilerek restoranlarda satıldığı Çin’e, korsan balıkçılığın yaygın olduğu Libya’ya, insanların kaçırılarak köle olarak balıkçı teknelerinde çalıştırıldığı Tayland’a, İzlanda’ya ve Norveç’e gidiyor.

Bir taraftan okyanuslardaki plastik atıkların, deniz canlıları üzerindeki tahribatını anlatırken, diğer taraftan ise deniz yaşamını korumak amaçlı kurulan Marine Stewardship Council gibi sivil toplum kuruluşlarının gelirinin % 80’ini balıkçılık endüstrisinden sağlamasını konu ediyor.

Balıkçılık endüstrisinin insanlar üzerinde yarattığı tahribatı da ortaya seriyor. Büyük balıkçı teknelerinin bir günde yakaladığı balığı, bir yılda yakalamayan yerel balıkçılar, balık fiyatlarının düşmesinden kaynaklı geçimlerini sağlayamıyorlar. Diğer yandan insanlar köle olarak balıkçı teknelerinde çalıştırılıyor. Tayland devletinin de göz yummasıyla, insanları kaçırarak yıllarca balıkçı teknelerinde çalıştıran, karşı çıkanları ise öldüren büyük balıkçılardan bahsediyor. Bu teknelerin birinden kaçarak kurtulan bir kişiyle röportaj esnasında polisin gelmesiyle, röportaj yarıda kesiliyor. Anlaşılan Tayland devleti bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor.

Belgesel, yayınlanmasının ardından adeta gündeme oturdu ve balık şirketlerinden ve belgesel esnasında adı geçen vakıflardan ardı ardına açıklamalar geldi.

Bahsi geçen istatistiklerin abartılı olduğu, sorunlar olmasına rağmen, durumun o kadar ciddi olmadığı vs. yazılar yazıldı. Belgeselin veganlık propagandası yapmak için bu kadar abartıldığı şeklinde eleştiriler dahi geldi. Diğer taraftan ise belgesel yayınladığı tarihten sonra yapımcılarının başlattığı okyanusları koruma imza kampanyasına binlerce imza atıldı. Çalışma bir süre daha tartışılacağa benziyor.

Peki nedir bu endüstriyel balıkçılık? Endüstriyel balıkçılığın yarattığı tahribat okyanuslarla mı sınırlı, yoksa tüm doğayı mı etkiliyor?

Endüstriyel balıkçılık

Endüstriyel balıkçı tekneleri, güçlü sonarlar kullanarak çok büyük balık sürülerini takip edebiliyor ve yakalayabiliyor. Birçok yerde yaşanan bu modern “altına hücum”, denizlerin kendini yenileme yeteneğinin çok üstünde olduğu için balık stokları büyük bir hızla tükeniyor. Büyük balıkların yaklaşık yüzde 90’ı yok olduğu için bu vahşi avda yeni kurban artık küçük balıklar. Örneğin, belgeselde anlatılana göre köpek balıklarının yüzgeçleri için avlanmasından kaynaklı besin zincirindeki bozulma tüm deniz yaşamını etkiliyor. Modern balıkçılığın yarattığı atık miktarı da çok büyük boyutlarda.

Örneğin karides avlayan endüstri teknelerinde ağlara takılan balıkların yüzde 90’ı denize geri atılıyor. Her yıl bu şekilde ölen balina ya da yunus sayısı, 300 binin üzerinde. Yaklaşık 100 bin albatros, uzun olta kancalarına takılarak ölürken kaplumbağa, fok ve köpekbalıkları da rastgele yapılan, bilinçsiz balıkçılık uygulamalarının kurbanı oluyor.

Dip trolleri de deniz yaşamının en acımasız katilleri. Sadece birkaç balık uğruna bir buldozer gibi yüzyıllık mercanları ezip, üzerlerindeki tüm yaşamı silip süpürüyor, bir yağmur ormanı kadar yaşamı barındıran deniz dağlarını yok ediyorlar.

Kuzeydeki balıkçılar, kendi bölgelerindeki balık stokları tükendiği için artık Afrika ve Pasifik gibi diğer ülkelerin sularında avlanmaya başlamış durumda. Dünyadaki en büyük trol teknesinin bir ayda yakaladığı balık miktarı, 7.000 yerel küçük balıkçının bir yılda avlayabileceği balığa eşit.

Lisansı olmadan veya izinlerinin dışında avlanan korsan balıkçı tekneleri, inanılmaz miktarlarda balığı çalıyor, deniz yaşamını mahvediyor ve geçimlerini, küçük tekneleriyle balıkçılık yaparak sağlayan sahil ekonomisini yoksulluğa sürüklüyor.

Balık üretme çiftlikleri

Balık çiftlikleri ya da diğer adıyla kültür balıkçılığı, çoğunlukla aşırı balık avcılığına çözüm olarak sunulmuştur ancak bu kesinlikle gerçeği yansıtmaz.

Karides kültür üretimi sanayi, dünyadaki en yıkıcı, sürdürülemez ve adaletsiz endüstri kollarından biridir. Balık çiftliği yapmak için mangrovların (tropikal bir bitki) katliamı, balıkçılığın yarattığı tahribat, cinayet ve yerel toprakların katledilmesi gibi olaylar bugüne dek birçok ülkede, insan hakları ve çevreci gruplar tarafından raporlanmıştır. Bir kilo somon balığı üretebilmek için yem olarak dört kilo balığın doğadan avlanması da balık çiftliklerinin anlamsızlığına bir başka örnektir.

İklim değişikliği ve deniz kirliliği…

Denizler ısınıyor, buzulları eriyor, akıntıların yönü değişiyor ve deniz seviyesi giderek yükseliyor. Deniz yaşamının ana besin kaynakları (plankton ve kriller) bir bütün olan besin zincirinin altından çekilerek ısı değişikliğinden çok ciddi anlamda etkilenmeye başladı bile. Çok sayıda mercan beyazlaşmaya ve ölüme terk edildi. 1998’de dünya mercanlarının yüzde 16’sı ciddi anlamda zarar gördü, Güney Asya ve Hint Okyanusu’ndaki resifler, mercanlarının yarısını kaybetti.

Deniz kirliliği çeşitli şekillerde oluşabilir. Bunun en bilinen örneği tanker kazalarının yol açtığı kirliliktir. Her ne kadar gazete haberlerinde ilk sıralarda yer alsalar da bu tip kazaların yol açtığı kirlenme; kimyasallar, petrol, plastikler, kanalizasyon, endüstriyel deşarjlar, bilinçli boşaltım, madencilik ve denizlere dökülen genel çöplerin yarattığı sorun içinde çok küçük bir yer tutar. Örneğin plastik, suda ancak bin yıl içinde çözünür. Genellikle de kuşların, balıkların, deniz memelilerinin derilerine ya da midelerine yapışmış olarak bulunur. Öte yandan denizlerde görülen kirliliğin neredeyse yarısı karadaki faaliyetlerin sonucunda oluşur.

Aşağıdaki  bir kısmını verdiğimiz istatistikler Condor Ferries 2020-21 raporunda yer alıyor. Durumun ciddiyetini görmek açısından bu veriler önemli bir yerde durmaktadır.

* Her yıl 1 milyondan fazla deniz kuşu ve 100.000 deniz hayvanı plastik kirliliğinden ölüyor.

* Yavru deniz kaplumbağalarının % 100’ ünün midesinde plastik bulunur.

* Şu anda okyanusumuzda 5.25 trilyon makro ve mikro plastik parçası ve okyanusun her mil karesinde 46.000 parça, ağırlığı 269.000 tona kadar çıkıyor.

* Her gün yaklaşık 8 milyon parça plastik okyanuslarımıza giriyor.

* Büyük Pasifik Çöp Yaması yaklaşık 1.6 milyon kilometre karedir yani Teksas’tan daha büyüktür.

* Dünya yılda 381 milyon ton plastik atık üretiyor. (Bu 2034 yılına kadar ikiye katlanacak.)

* Bunun % 50’si tek kullanımlık plastiktir ve yalnızca % 9’u geri dönüştürülmüştür.

* Her dakika 1 milyondan fazla plastik torba çöpe atılıyor.

* Dünya, yılda 500 milyardan fazla plastik torba kullanıyor. (Bu, dünyadaki her insan için 150’dir.)

* 8.3 milyar plastik pipet dünyanın sahillerini kirletiyor, ancak pipetlerin yalnızca % 1’i okyanusta atık olarak sonuçlanıyor.

* 2020 yılına gelindiğinde denizdeki plastik sayısı balık sayısından fazla olacaktır.

* İnsan tüketimi için yakalanan her 3 balıktan 1’i plastik içermektedir.

* Plastik mikro boncukların, etrafındaki deniz suyundan bir milyon kat daha toksik olduğu tahmin edilmektedir.

Emperyalist-kapitalist sistem, sadece okyanuslarımızı değil, bir bütün olarak dünyamızı katlediyor. Büyük kapitalist çiftliklerde, gıda sektörü için üretilen büyük baş ve küçük baş hayvanların çıkardığı, karbon monoksitten 23 kat daha güçlü olan metan gazı, küresel ısınmanın en büyük nedenlerinden birisi. Bir kilo et üretimi için binlerce litre su harcanıyor. Güney Amerika’da, büyük hayvan çiftlikleri için Amazon ormanlarından her saniyede bir futbol sahası büyüklüğünde bölüm kesiliyor. İnsan faaliyetleri, bir milyon canlı türü yok olmaya doğru itiyor.

İklim-hayvan-insan ve çevreyi bir arada düşünmemek salgın hastalıkların da kaynağı. Koronavirüs, ebola, domuz gribi, deli dana ve kuş gribi olarak bilinen birçok salgının, hayvansal kaynaklı olduğunu biliyoruz.

Tam da hayvanlardan insanlara bulaşan salgının tüm dünyayı etkisi altına aldığı bugünlerde emperyalist kapitalist sistemin sadece insanlığa değil insan dışındaki hayvanlara ve tüm doğaya düşman olduğunu bilince çıkarmalıyız. Her alanda insan tüketimi için üretilen büyük baş ve küçük baş hayvanlara yapılan zulme ve sömürüye karşı sessiz kalmamalı, hayvanların her türden kullanımına son vermeliyiz.

Yararlanılan kaynaklar:

https://www.cordorferries.co.uk/plastic-in-the-ocean-statistics

http://www.greenpeace.org/turkey/raporlar

https://www.health.harvard.edu/blog/eat-more-plants-fewer-animals-2018112915198#:~:text=A%20plant%2Dbased%20diet%20is,they%20don’t%20need%20to.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu