GüncelMakaleler

ANALİZ | “İnsan Hakları Eylem Planı”, Gerçekle Hayal Arasındaki Fark!”

"Bir yandan “İnsan Hakları Eylem Planı”ndan dem vuran Erdoğan, diğer yandan her fırsatta kendi Anayasa’sına ve de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uymayacaklarını açıklayarak trajikomik bir duruma düşüyor"

R.T.Erdoğan, 3 Mart 2021 tarihinde Saray’da düzenlediği basın toplantısıyla “İnsan Hakları Eylem Planı”nı açıkladı. Erdoğan, “İnsan Hakları Eylem Planı”nın kendi projeleri olduğu izlenimini vererek bir süredir devam eden “yeni anayasa”yla da ilişkisini kurarak bunun “ülkenin demokratikleşmesine doğru attıkları adımların” bir devamı olduğunu iddia etti. Yani aslında bilinen ancak içi boş vaatlerini tekrarlamış oldu.

Ne kadar para o kadar insan hakkı!

Bu projenin içi boş bir proje olduğunu ortaya koymadan önce AKP’nin açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı”nın aslında kendilerinin projesi olmadığını, projenin Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin, Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle yürüttüğü müzakerelerin bir parçası olduğu ve 2019 yılında Türkiye’ye önerildiğinin açığa çıktığını belirtelim.

AB ve Avrupa Konseyi, bu projeyi “hayata geçirmesi” durumunda Türkiye’ye 1.9 milyon Euro vereceğini, aksi durumda yani bu projenin Mart 2021 tarihine kadar açıklanmaması durumunda, vaat edilen paranın verilmeyeceğini önceden Türkiye’ye bildirmişti. AKP iktidarı, bu gerçeği biliyordu ve 1.9 milyon Euro’yu almak için projenin son günü olan 3 Mart 2021 tarihinde “İnsan Hakları Eylem Planı”nı kamuoyuna açıkladı. Erdoğan, AB ve Avrupa Konseyi’ne hiçbir gönderme yapmadan sonlandırdığı açıklamayla bu gerçeği kamuoyundan gizlemiş oldu.

Erdoğan’ın “yeni bir anayasa” vurgusuyla yaptığı; “İnsan Hakları Eylem Planı ile değişim ve reform iradesinin devam ettiği ve edeceğinin bir örneğinin sergilendiğini” dile getirdiği bu proje, sözümona; “9 amaç, 49 hedef ve 374 faaliyetten” oluşuyor.

AKP’nin açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı”, “daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık, ifade, örgütlenme ve din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi, kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması, mülkiyet hakkının daha etkin korunması, kırılgan kesimlerin korunması ve toplumsal refahın güçlendirilmesi ile insan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık yaratılmasını” içerse de bu tam bir hayaldir!

Türkiye faşist diktatörlükle yönetiliyor!

AKP, 2001 yılında kurulduğunda her şeyi “3Y” ile açıklamıştı: “Yasaklar, Yoksulluk ve Yolsuzluk.” Bunlara son vereceğini vaat eden AKP, 2002 yılında hükümet olduktan sonra adım adım iktidarını örgütledi. 2010 yılı referandumundan sonra da Fethullah Gülen Cemaati’yle işbirliği içinde; 2015 darbe girişiminden sonra da MHP ve Ergenekon artıklarıyla “tek adam rejimi”ni hayata geçirdi.

İş başına geldiğinde yaptığı ilk iş, yandaş sermaye gruplarını palazlandırmak oldu. O güne kadar ihalelere girenleri diskalifiye ederek tüm ihaleleri kendi yandaşlarına vermeye başladı. Yargı başta olmak üzere, okullara, üniversitelere vb. yandaşlarını atadı. Baskıcı yasalar daha da artırılarak tüm demokratik hak ve özgürlükler bir bir rafa kaldırıldı. Deniz Feneri başta olmak üzere birçok vakıf, yolsuzluk yaparak AKP’ye milyarlarca dolar aktardı. Ayakkabı kutularında milyonlarca doları ülke dışına kaçıran hükümete yakın isimler, Man Adaları’nda açtığı hesaplarla milyonlarca doları zimmetine geçirdi.

Hiçbir vaadini tutmadığı gibi, baştan aşağı yolsuzluğa batmış AKP, sıkıştıkça ömrünü uzatmanın yolunu faşist uygulamaları daha da sertleştirmede buldu. AKP, bir hükümet partisi olmaktan bir iktidar partisi düzeyine geldi. Yasama, yürütme ve yargı tamamıyla denetimindedir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği tarihten bu yana ise parlamento artık bir görüntüden ibaret olmuş ve tüm kararlar Erdoğan’ın isteği doğrultusunda alınmaktadır. “Tek Adam” denilen bu sistem faşist diktatörlüklere özgü olup, tüm faşist ülkelerle benzerlikler taşımaktadır.

Faşizmle yöneltilen hiçbir ülkede ne demokrasi ne de insan haklarından söz etmek mümkündür. Türkiye bir “cumhuriyet” olarak ilan edilmiş olsa da devlet biçimi faşizm olmuştur. Dönem dönem kısmi “demokratik” haklar kullanılmışsa da bunlar geçici olmuştur.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu’nun 7 Şubat 2021 tarihinde açıkladığı rapor her şeyi net bir şekilde ortaya sermektedir.  2002 ile 2020 tarihini kapsayan dönemde “3 bin 396’sı çocuk olmak üzere en az 43 bin 780 yaşam hakkı ihlali yaşandığının kaydedildi”ği raporda ayrıca “62 kişinin” yargısız infazlarda katledildiği, “261 kişinin” faili ‘belli’ şekilde infaz edildiği, “305 kişinin kara mayınlarına” basarak hayatını kaybettiği, “86 kişinin gözaltında” öldürüldüğü, “2 bin 380 kişinin” hapishanelerde hayatını kaybettiği, “6 bin 732 kadının” erkekler tarafından öldürüldüğü, “112” LGBTİ+ kişinin nefret cinayetlerinde öldürüldüğü, “26 bin 407 işçinin iş cinayetlerinde hayatlarını kaybettiği”, “11 kişinin” asker ve polis araçlarıyla katledildiği, “16 Ağustos 2015-1 Ocak 2020 tarihleri arasında 11 ilde ve  51 ilçede 381 kez  sokağa çıkma yasağı” ilan edilirken “toplam 808 gazetecinin tutuklandığı” ve “18 yıllık AKP iktidarı döneminde resmi kayıtlara geçen “27 bin 493 kişiye işkence yapıldığı” belirtilmektedir.

Böyle bir ülkede demokrasiden söz etmenin insan aklıyla alay etmek olduğu açıktır.

 Kürt ulusu yok sayıldı, inanç özgürlüğü yok edildi

AKP, Sünni İslam anlayışıyla hiçbir inanç kesimine hoşgörü göstermediği gibi her fırsatta diğer inanç kesimlerine saldırdı.

AKP, başta Kürtler olmak üzere ulus ve azınlıkları yok saymıştır. Ermenileri hedef göstermiş, Hrant Dink devlet eliyle katledilmiştir. AKP iktidarı, 18 yıl boyunca sistematik olarak Kürt halkına saldırmıştır.

Sur, Lice, Nusaybin yerle bir edilmiş, çocukların cenazeleri kokmasın diye aileleri tarafından naaşlar günlerce buzdolaplarında saklanmış, sokak orasında günlerce bekletilen cenazelerin alınmasına dahi müsaade edilmemiştir. Sınır ötesi operasyonlarda onlarca Kürt direnişçisi katledilmiştir. Suriye topraklarına girilerek Kürt toprakları işgal edilmiş, IŞİD ve El-Nusra gibi İslami çeteler vasıtasıyla binlerce insan katledilmiştir.

AKP döneminde hapishaneler adeta birer işkence merkezi gibi çalışmıştır. Çıplak arama ile insanların onurları kırılmak istenmiş, kitap ve mektup yasakları olağan uygulamalarmış gibi devam ettirilmiş, tutsaklar keyfi uygulamalara karşı çıktıkları için aile ve avukatlarıyla aylarca görüştürülmemiştir. İnsanların infazları yakılarak yıllarca ek cezalarla cezalandırılmaktalar.

1 Ocak 2021 tarihinde çıkartılan infaz yasasıyla, şartlı tahliyesi gelenler hiçbir mahkeme kararına dayanmaksızın “suç işleme ihtimaline dayanılarak hapishanede tutulmaları” için yasada değişiklik yapılmıştır. 3 bin çocuk hapishanelerde annelerinin yanında yaşıyor. Hapishanelerde yüzlerce hasta tutuklu yaşam mücadelesi verirken, AKP’nin her fırsatta insan haklarından söz etmesinin hiçbir inandırıcılığının olmadığı ortadadır.

R.T. Erdoğan, 19 yıldır tüm inandırıcılığını kaybettiği halde, durmadan insan hakkından söz etmesi ironiktir. Bir yandan “İnsan Hakları Eylem Planı”ndan dem vuran Erdoğan, diğer yandan her fırsatta kendi Anayasa’sına ve de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uymayacaklarını açıklayarak trajikomik bir duruma düşüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Seyahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın serbest bırakılması kararına tepki gösteren ve AİHM’in kendilerini bağlamayacağını, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımadığını söyleyen Erdoğan’ın “İnsan Hakları Eylem Planı” açıklaması sahtedir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu