GüncelMakaleler

BİR ÖG OKURU | “Bunların faşist yüzleri açığa çıkıyor”

Kültür-sanat alanına yönelik bir fikir vermektedir. Mevcut iktidar “alternatif” tüm yaklaşımlara amansız bir saldırı furyası başlatırken kendisine boyun eğenlere imkan ve olanak yaratarak kendi tahakkümünü derinleştirmeyi hedeflemektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kullanılan bu cümle Erdoğan’ın Fazıl Say konserine katılması hakkında Rutkay Aziz’e sorulan soruya “Çok iyi olur, Mozart ve Beethoven dinler iyi gelir” cevabının ardından kullanıldı.

Bununla birlikte Yılmaz Özdil’in kaleme aldığı yazıda Erdoğan’a Bir bira içmeyi önermesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Cumhurbaşkanı’nı bira içmeye, Mozart dinlemeye zorlamak faşistliğin dik alasıdır.” şeklinde yorumlandı. Bu yorumlarla birlikte Erdoğan kendisini psikolojik baskı altında hissetmiş olacak ki bu önerileri zorlamak olarak yorumlayıp ardından faşist bir yaklaşım olarak yorumlamıştır. Yine aynı konuşması içerisinde “Biz milletin hakkının, hukukunun, özgürlüğünün alanını genişletmeye çalıştıkça bunların faşist yüzleri açığa çıkıyor” yorumu Cumhurbaşkanı’nın kendisine yönelik yapılan önerileri faşist bir pratik olarak tanımladığını ortaya koyuyor.

Bu durumu açıklarken yapmak istediğimiz şey tabi ki de eklektik bir yaklaşımla Erdoğan’ın açıklamalarından sonuç çıkarmak değildir ancak Erdoğan’ın tarafından yapılan açıklamalar ciddi bir iç tutarsızlık bulundurmakta ve bu çelişkilere yoğunlaşmak mevcut iktidarın yaklaşımını anlamamız açısından fikir sunmaktadır.  Cumhurbaşkanlığı sisteminin uygulamaya konulduğu günden  bu yana Erdoğan tarafından en çok ifade edilen “insanların yaşam biçimine karışmıyoruz” yorumu yaşamın tüm alanlarına yansıyan baskının inkarı açısından süreklilik kazanmış bir ifadedir. Buradan doğru basına, sanata, edebiyata, müziğe, televizyon dizilerine, tiyatroya, giyim-kuşama bir fiil mevcut iktidarın tamamiyle hakimiyet kuramadığı alternatiflerini barındırarak varlığını sürdüren tüm alanlara yönelik saldırılarını inkar etmeye çalışmaktadır.

Geçtiğimiz süreçte Nafaka tartışmalarıyla birlikte kadınların giyim kuşamı üzerinden yürütülen tartışmaları gündemine alan Erdoğan öncelikle birçok “erkek” yorum yapmasının ardından “kimsenin yaşam biçimine karışmıyoruz” diyerek bu inkara başvurmuştur.

Bugünlerde Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın ifadeye çağrılması , Ahmet Telli’ye yönelik yapılan faşist saldırı, Fırat Tanış ve Levent Üzümcü’nün tiyatro oyununun yasaklanması Deniz Çakır hakkında çıkan spekülatif haberlerin ardından durumu ters yüz etme çabasıyla ifade edilen faşist ithamı iktidarın kendi gerçekliğini saklama gayretinden ortaya çıkmaktadır.

Metin Akpınar’a yönelik saldırıların “sanatçı müsveddesi” yorumunun Ahmet Telli’ye yönelik sivil faşist saldırılara zemin sunduğu bir ortamda, Erdoğan’ın kimsenin yaşamına karışmıyoruz yorumu bu durumu kendinden azade gösterme çabasından geliyor. Faşizmin alternatif olarak ortaya çıkan her pratiğe yönelik saldırıları bugün katmerleşirken, kendisine yönelik “ Mozart dinlesin iyi gelir” önerisine dair “Faşist yüz” yorumu bu gayreti net bir şekilde ortaya koyuyor.

Faşizmin mevcut altyapıdan aldığı güçle üst yapıyı derdest etmeyi hedeflediği, yaşamın tüm alanlarına yönelik saldırılarla alternatif “niteliği” barındıran tüm unsurlara saldırısı bugün Kültür-Sanat alanında kendini yoğunlaşmış bir şekilde göstermektedir.

Bu durum kimi çevrelerce yeni dinamikler ortaya çıkartırken bu durumla uzlaşarak bu uzlaşıdan doğru, konumlanış alan çevrelerde bulunmaktadır. Ocak ayı içerisinde gerçekleşecek olan sinema yapımcıları ile MARS grubu arasındaki anlaşmanın sinema sektörü üzerindeki etkisi soru işareti bırakırken, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda da kabul edilen sinema teklifiyle ilgili yönetmenler kabul edilen yasa teklifiyle ilgili çağrıda bulundu. Aralarında Nuri Bilge Ceylan, Canan Gerede, Onur Saylak, Handan Öztürk, Yılmaz Erdoğan’ın da bulunduğu yönetmenler bir bildiri yayınlayarak yasanın sınıflandırma ve değerlendirme ile ilgili maddelerinde, “komisyonca uygun bulunulmayan filmler ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz” önermesinin kaldırılmasını, talep eden bir bildiri yayınlamıştı.

Açıklamanın ardından Yılmaz Erdoğan “milli kültürün uluslararası tanıtımına katkı sağlar nitelikte olan dizi filmlerin desteklenmesi, sinema sektörünün uluslararası alanda rekabet gücünün artırılması ve Türkiye’nin film üretim merkezlerinden biri haline gelmesi “ ile ilgili yasa teklifine yönelik açıklamasının maksadını aşan bir nitelikte lanse edildiğini söyleyerek Saray çevresinden gelmesi muhtemel tepkilerin önünü kesme çabasına girdi.

Yılmaz Erdoğan 2002 yılında sergilediği Cebimdeki Kelimeler gösterisinde Kemal Derviş’i anlatırken “elinde tenis raketiyle bekleyip kasaya el uzanların eline tenis raketiyle vuran bu şekilde ekonomiyi korumaya çalışan biri” olarak anlatıyor. Bu yorum ironi içererek Kemal Derviş’in ekonomi anlayışının  sakatlığını ortaya koyan muhalif bir duruş içeriyor.

Bugün halkın asgari ücrete gelen zam ile enflasyonu karşılaştırmasına öfkeyle yaklaşan önceki yıl ifade ettiği “eline, dizine dursun!” yorumunu dilinin altında saklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Milli değerleri” (faşizmin kültürel hegomonyasını) savunan film ve dizilere bütçe oluşturmaktadır. Aynı Yılmaz Erdoğan dün Kemal Derviş’i eleştirirken bugün tüm ekonomik imkan ve olanaklarını faşizmin meşruiyeti oluşturmak için kullanan mevcut iktidara tek söz  söylemezken “yanlış anlaşılmaya” sebebiyet vermenin mahcubiyetini yaşamaktadır.

Yukarıda ifade ettiğimiz durumlar bize kültür-sanat alanına yönelik bir fikir vermektedir. Mevcut iktidar “alternatif” tüm yaklaşımlara amansız bir saldırı furyası başlatırken kendisine boyun eğenlere imkan ve olanak yaratarak kendi tahakkümünü derinleştirmeyi hedeflemektedir.

Bu durum bize Yılmaz Güney’in “Kralın sofrasında soytarı olacağıma, halkın sofrasında eşkıya olurum!” sözlerini hatırlatmaktadır. Bugün faşizme biat etmeyen herkes Eşkıya faşizme biat edenler ise Soytarı pozisyonundadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu