GüncelMakaleler

24 NİSAN | Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (2/5) 

"Abdülhamid rejiminin 30 yıl süren hükümdarlığı boyunca izlenen zalim, gaddar ve baskıcı İslamcı-dinci politikalar kendi sonunu beraberinde getirdi. “Kanlı Sultan” olarak tarihe geçen Abdülhamid, Türk muhalifler (Jön Türkler), liberaller, Ermeni devrimcilerin direnişiyle iktidardan uzaklaştırıldı"

 1915, Bir Medeniyetin yok Edilmesidir!

10. yüzyılda İslamiyet’e geçen Türk boyları, batıya doğru göç etmiş, 1071’de Alparslan liderliğindeki Selçuklu Türkleri, Van Gölü yakınlarında Malazgirt’te Bizans ordusunu yenilgiye uğratarak imparatoru esir almıştır. Anadolu bundan sonra Türklerin göçüne açılmış, Türkler yüzyıllar sonra Küçük Asya ve Balkan topraklarının büyük bölümünü fethetmişlerdir. 1453’te ise Fatih Sultan Mehmet (1451-1481), Konstantinapolis’i (İstanbul) alarak bin yıldır devam eden Bizans İmparatorluğu’na son vermiştir.

Eskiden göçebe olan bir halk giderek büyüyerek bir imparatorluğa dönüştü.

Avrupalıların “Korkunç Türk” nitelemelerine göre Osmanlılar, “Hıristiyanlığa karşı bir tehdit ile dizginlenemeyen bir ‘barbarlık’ olarak görmüşlerdir. Avrupa’ya ilk adım attıkları o kara günden itibaren, insanlığın, insanlık dışı numunesi olmuşlardır. Gittikleri her yerde arkalarında büyük bir kan izi bıraktılar, hakimiyetlerinin ulaştığı her yerde medeniyet gözden kaybolmuştur…” tespitini yapmışlardır.

Sibirya ve Orta Asya kökenli bu insanlar Türki dili konuşan halklar idi. 19. yy’la gelinceye dek İmparatorluk, Osmanlı hanedanı tarafından yönetilmiş olsa da Türkler, Araplar, Kürtler, Çerkesler vb. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi halklardan oluşan çok uluslu ve inançlı İslam İmparatorluğu olarak kendini göstermiştir.

Anadolu’da Ermeniler…

Ermenistan Antik Yunanlıların Anadolu, modern batılıların Küçük Asya dedikleri bölgenin doğu kısmında bulunuyordu. Bu topraklar, 3000 yıldan beri Ermeni krallıkları ile prensliklerine ev sahipliği yapmıştır. Anadolu’nun en güzel ve Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü’nün çevresindedir. Burada bulunan Ermeni Kathedrali Surp Haç’ın bulunduğu Ahtamar Adası’nın çevresidir.

Gölün çevresinde Ermeni Vaspuragan Krallığı, kuzeyinde Pakraduni başkenti Ani bulunuyordu. Daha doğuda Karabağ, Sunik Beyliği ise uzun süre varlığını sürdürmüştür. Daha güneyde Kilikya Krallığı vardır. Ermenilerin yaşadığı plato deniz seviyesinden 1.200-1.800 metre dağların yükseldiği 3.000 metreyi bulan, dağların arasında Ermenilerin Ararat dedikleri yüksekliği 5.100 metreyi bulan dağa Türkler Ağrı diyorlardı.

Ermeniler, Çinliler, Mısırlılar, Hintliler… gibi Ortaçağ’a dek uzanan, hikayeleri anlatılan ender dini guruplardan biri olmuştur. 5. yüzyılda Maşdotz diye bilinen ve aziz ilan edilen bir din adamı, İncil’i çevirebilmek için alfabeyi yaratmıştır. Kahraman Hayk’ın Pel’i yenmesinden sonra ülkede yaşayanlara Hay, ülkesine ise Hayasdan denilmiştir. İlk kral ise Armen ilan edilmiştir.

Yabancıların Ermeni tabiri buradan gelmektedir. Roma İmparatorluğu öncesi 314 yılında Hıristiyanlığı ilk kabul eden halk Ermeniler olmuştur. Ermeni kralı Dikran sayesinde topraklar Anadolu ile Kafkasya’nın bazı kısımlarına kadar büyüyerek genişlemiştir.

Ortaçağ Ermenileri Roma, Bizans ve Pers imparatorlukları arasında şatolar, kiliseler, kaleler inşa ederek Hıristiyan medeniyetinin yaratıcıları olmuşlardır. Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya girmesinden sonra Bizanslıları yenmişler, Ermenileri kendilerine bağımlı kılmışlardır. Başlıca krallıklar Pakraduniler (Ani) Pakraduniler (Van krallığı), Akdeniz’de Kilikya Ermeni krallıkları peşpeşe düştü. Ve dağılma sürecine girdiler.

Daha sonra ise Osmanlılar doğu vilayetlerini işgal ederek Ermenistan fethini tamamladılar.

Osmanlı düzeni içerisinde kalan Ermeniler, siyasi iradelerini kaybederek varlıklarını devam ettirmişlerdir. Ermenileri temsilen din işleri ile uğraşan Dini Meclis ile Siyasi Meclis görevlendirilmiştir. Ermeni, Rum, Yahudi, Hıristiyan halkların yaşadığı Osmanlı’da Hıristiyanlar ile Ermeniler ticaretin çoğunluğuna hükmediyordu.

Ticaret, Hıristiyanların elinde bulunuyordu. Osmanlılar ticareti “aşağılık” bir iş olarak görüyorlardı. Onlar için makbul meslek askerlikti.

Ne var ki kapitalizmin gelişimiyle birlikte, ticaret önem kazanmaya başlamış ve Hıristiyan halkların bu hakimiyeti sorun olmuştur. Bu durum hiçbir zaman kabul edilebilir olmamış, diğer tarafta yaşayan Müslüman Türk ve Kürtler tarafından saldırılara sebep olmuştur. Osmanlı’ya güven ve sadakat ile bağlı kalan Ermeniler, bu durumlarından dolayı, diğer Yunan ve Slav halkların özgürleşmeye çalıştıkları bir zamanda “Millet-i Sadık”a olarak görülmüşlerdir.

Entelektüel, çalışkan ve sanatkar bir halk olan Ermeniler, Osmanlı matbaasından mimarisine, doktorundan avukatına, eczacısına, Merkez Bankasına… kadar birçok önemli meslek dalında yönetici konumda bulunuyordu. Ticaretin önemli bir kısmını ellerinde bulunduran Ermeniler, vergi ödemelerinde ise ilk sırayı alıyorlardı…

Tüm bunlara karşın Osmanlı’da Ermeniler haksız uygulamalar ile baş başa kalmışlardır. Tepkilerini Sultan’a ileten Ermeni Patrikhanesi, hiçbir zaman olumlu bir cevap alamamıştır. Ermenilere yönelik kötü muamelelerin başında, keyfi olarak toplanan vergiler, Kürtlere ödenen rüşvet-haraçlar, mahkemelerde “gayrimüslimlerin” ifadelerinin kabul edilmemesi vb. geliyordu.

Süreç içinde hırsızlık, tecavüz, cinayet, Kürt aşiretlerinin çiftçilere saldırıları vb. yoğunlaşınca sorun uluslararası boyut kazanmış ve bu yüzden Ermenilerin güvenliği Berlin Kongresi’ne taşınmış ve orada tartışılmıştır.

Dünyada meydana gelen değişim dalgası kendisini Osmanlı dünyasında da gösterdi. Özellikle Fransız Devrimi’nin yankıları, Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi paralelinde ulusal bilinci de geliştirmiştir. Osmanlı’da 1839 yılından itibaren görünen Tanzimat Fermanı’nın yansımaları can ve mal güvenliğinin anayasa güvencesine alınması, vergide adalet, rüşvet ve yolsuzlukların yok edilmesi, mülk hakkı toplumda önemli gelişmeler oldu.

1876 yılına kadar ise Ermeniler açısından “ulusal anayasa” diye anılan Ermeni Nizamnamesi oluşturuldu. Buna göre Ermeniler devletin farklı yerlerinde görevlendirildiler. Din, eğitim ve vakıf kurma gibi haklar Sultana bağlı olarak yürütüldü.

 

İstibdat Rejimi ve Kanlı Sultan Abdülhamid

30 yıl Osmanlı hanedanlığını sürdüren Abdülhamit padişah olduktan sonra, Anayasa’yı askıya aldı. Bütün yetkileri kendi elinde topladı. Korkudan Osmanlı’da bir muhbir ağı oluşturdu. İmparatorluğu muhbir ağı ile yönetmeye başladı. Katı uygulamalarından dolayı Avrupalılar, İmparatorluğu “barbar” olarak görüyordu. Artık Abdülhamit uygulamaları ile “kanlı katil”, “kızıl sultan” rejimi ise “istibdat” diye anılmaya başlandı. Göstermelik olarak oluşturulan Ermeni Nizamnamesi iptal edildi.

Din görevlileri hapse atıldı. Sadık Kürtlerden oluşturulan “Hamidiye Alayları”nı kurdu. Bu teşkilata özel üniformalar giydirildi. Silahla donatıldılar. Kürtler ile ittifak kurarak, Ermenilere karşı kışkırtıldılar.

1877-78 yılında Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle toprak kayıpları, Osmanlı’nın zayıflamasına sebep oldu. Balkanlar’ın büyük bölümü Osmanlı’dan koparken, Ruslar Doğu Anadolu’nun bir kısmını kendi topraklarına kattı. Fransızların Tunus’u, İngilizlerin Mısır’ı ele geçirmesi, içeride ise ekonomik ve siyasi krizler Osmanlı’nın baskıcı politikalar uygulamalarına yol açmıştır. Rus yenilgisi ile Ayestafanos Antlaşması’nda ağır koşullara imza atan Osmanlı, Berlin Kongresi’nde emperyalistlerin desteğiyle Rusların hakimiyetini engellemişlerdir.

Balkanlar’dan gelen 800.000 bin Muhacir’in toplum içinde yarattıkları sorun, İmparatorluğu temellerinden sarsıyordu. Ermenilere karşı uygulanan şiddet olaylarına karşı “biz bu baskılar altında her gün ölüyoruz, bin kere ölmektense, bir kere ölürüz” diye halk tepki göstermeye başladı.

Şiddet olayları, -kiliselerde silah arama bahanesiyle- Kürt aşiret ağaları ve Hamidiye Alayları’nın baskıları her geçen gün dozunu artırarak çoğalıyordu. Kürt aşiret ağalarının Sason kazasına girmesiyle başlayan olaylar ve sonucunda öldürülen Ermeniler, Ermeni sorununun yeniden gündeme gelmesine yol açtı. Abdülhamit “Ermeni Sorunu”nu reformlarla değil, “kan ile çözülmesi’’ politikasıyla hareket etti.

Sason olayları ile başlayan Ermenilere yönelik saldırılar “gavurlar”, “dinsizler”, “domuzlar” propagandalarıyla giderek artırıldı. Saldırılar Trabzon, Erzurum, Malatya, Bayburt, Bitlis, Urfa ve Dikranagerd’de (Diyarbakır) yayılmaya başladı. Zor durumda kalan Ermeniler, din değiştirmek durumunda kaldılar. Ölümden korunmak için “özgür irademizle din değiştirdik” diyorlardı. Bazı illerde katliamlar, Müslümanların Ermenilerin yaşadığı altı vilayette “ayrı bir krallık” kuracakları yönünde çıkartılan söylentiler üzerine başlayan saldırılar sonucunda pogroma (katliama) dönüştü.

Baskı ve katliamların durdurulması dünyanın dikkatini Osmanlı’ya çekmek için EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu-Taşnaklar) Ermeni halkı adına “ezilmiş ulusların sabrının bir sınırı var” diyerek, tüm “diplomasi oyunlarına” karşı çıkarak, İstanbul Galata’da bulunan Osmanlı Bankası’nı işgal eylemi düzenlenmeye karar verdi. “100 bin şehidimiz bize özgürlük talep etme hakkı veriyor” denilerek, Osmanlı Bankası işgal edildi. 150 Avrupalı çalışanı rehin alındı.

Devrimcilerin “Ermeni siyasi tutukluların serbest bırakılması, Ermenilere yönelik reformların uygulanması” talepleri Sultan’a iletildi. Müzakereciler arasında bulunan Rus temsilci ile koşulları tartıştılar. En sonunda “reformların uygulanacağı, tutukluların serbest kalacağı” talepleri kabul edildi. Fedailer güvenli bir şekilde İstanbul’da Fransız gemisine oradan Marsilya’ya götürüldü.

İstanbul’da bulunan Avrupalı büyükelçilikler bu olay karşısında Sultan’a çok büyük tepki gösterdiler. “Sultan hazretleri, imparatorluğun başına çok kötü bela getirecek, gidişat derhal durdurulmalıdır” dediler. İstanbul’un dört bir yanında harekete geçen palalı, sopalı, bıçaklı saldırganlar eylemin intikamını yoksul Ermeni halkından almaya çalıştı. Binlerce insan öldürüldü. Avrupa elçiliklerinin nota vermesinden sonra “katliamlar son buldu.”

Eylemi düzenleyenler arasında önder konumda olan Armen Garo (Karekin Pastırmacıyan) daha sonra Jön Türkler döneminde, Meclis’te Ermenileri temsil etmiştir.

Şehir ve köylerde Kürt aşiretleri, muhacirler aracılığı ile gerçekleştirilen saldırılar sonucu 300 bin Ermeni hayatını kaybetti. Sultan 1839, 1856, 1876 Reformlarını gerekçe göstererek olayların sorumlularını, imparatorluğun iç işlerine müdahale eden “dış güçler” olarak göstermiştir. Alman imparatoru II. Wilhelm, artık sınırı aşan Abdülhamid’e dayanamayarak “Sultan tahttan indirilmeli” demiştir.

Abdülhamid katliamları, bu yüzden 1915 Soykırımı’nın ilk aşaması olarak görülmektedir. Çünkü Sultan, Ermenileri her zaman İmparatorluğa karşı “tehdit” olarak görmüştür.

Abdülhamid rejiminin 30 yıl süren hükümdarlığı boyunca izlenen zalim, gaddar ve baskıcı İslamcı-dinci politikalar kendi sonunu beraberinde getirdi. “Kanlı Sultan” olarak tarihe geçen Abdülhamid, Türk muhalifler (Jön Türkler), liberaller, Ermeni devrimcilerin direnişiyle iktidardan uzaklaştırıldı.

(Devam Edecek)

Makalenin diğer bölümleri için aşağıdaki bağlantılara tıklayınız:

Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (1)

Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (3)

Geçmişten Günümüze Süreklilik: Ermeni Soykırımı… (4)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu